Perşembe, Kasım 16, 2006

HER DEVRİN BİR POP-STAR'I VARDI

Alper Fidaner Son aylarda dilimize yeni yerleşen bir kavramı sık sık duyar olduk: Pop Star. Bir televizyon yarışmasıyla ortaya çıkıp, daha sonra çeşitlemeleri bütün kanallara doluşan bu yarışma ile, eskiden İ.M.Ç’de plak şirketlerinin kapılarını aşındırarak ün peşinde koşanlara yeni bir kapı açılmış oldu. Artık şöhretin yolu reyting pazarında yer kapmak için çırpınıp duran televizyon şirketlerinden geçiyor. Şimdiye kadar bu yöntemle gerçekten meşhur olup albümleri iyi satan bir şarkıcı olmayı başarabilmiş kimse yok. Adı bilinir-duyulur olanlan, kahvelerde konuşulanlar çıktı ama, bırakın bir “pop yıldızı”nı, gerçekten adına “şarkıcı” denebilecek kimse bile yok. Bu çeşit yarışmaların yararını-zararını bir kenara bırakalım. Anadolunun dört bucağından –ya da büyük kentlerin Anadolunun dört bucağını temsil eden kenar mahallelerinden çıkıp, “meşhur bir şarkıcı” olarak hayatlarını kurtarmaya çalışanları da başka bir yazının konusu yapalım ve memleketimizde “pop star”lık müessesesinin geçmişine bir göz atalım. İLK YILLAR Pop star olmak öyle kolay değil. Bir kaç şarkıyı doğru-düzgün söylemeniz yetmez. Bir kaç albüm yapıp listelerde ön sıralardan yerler edinmeniz de kurtarmaz. Bilinen, tanınan bir şarkıcı olmanız da pop starlık için bir adım olabilir ancak. Hatta ömrünüzü bu işlere vakfedip, yıllarca çalışsanız bile pop star olabilme ihtimaliniz oldukça düşük. Star olmak, pop star olmak, en büyük olmak demektir. Tartışmasız olarak herkesin sizi kabullenmesi, “evet o" diyebilmesi gerekir. Hepsinden önemlisi pop star, tektir. Bu memlekette geçmiş zamanı on yıllık dilimlere bölerseniz, her on yıla bir büyük star düştüğünü görürsünüz. Tanzimat’la birlikte batı müziği bu memleketin topraklarında duyulmaya başlandı. Önce, yeniçerilerin yerine kurulan düzenli ordu, aksak yürüyüş ritmiyle kendisine uyduramadığı mehter takımını gönderip Avrupalı hocalar getirerek bir bando kurdu. Sonra, gayrımüslüm azınlıkların Galata ve çevresinde yer alan eğlence yerlerinden çıkıp, İstanbul sokaklarında yayılan Kanto, halkın popüler batı müziği ile ilk temas noktasını oluşturdu. Cumhuriyetle birlikte, Arjantin’in sokak dansı Tango, batılılaşmanın simgesi olarak salonların vazgeçilmez müziği haline geldi. Bando-Kanto-Tango üçlemesi, bugün pop müzik diye adlandırdığımız türün temellerini attı. 1950’lerin sonuna kadar, müzik taş plaklara kaydediliyor, taş plaklarla alınıp satılıyordu. Uzun yıllar boyunca hakimiyetini sürdüren taş plaklar, önceleri üzerinde hiç bir elektronik donanım bulunmayan gramofonlarla dinlendi. Daha sonraları, elektrikli gramofonlar ortaya çıktı. Elektrikli gramofonlar, 60’larda başlayacak olan 45’lik plak devrinin de habercisi oldu. 50'LER: BİR CELAL İNCE VARDI Taş plak döneminin Pop Starı, 1956 yılında Amerika’ya yerleşmek üzere Türkiye’yi terkedip giden efsane isim Celal İnce’ydi. Batı müziğini popüler hale getiren kişi olarak, memleketin ilk pop starı olma hakkını da kazandı. Her ne kadar 20’li, 30’lu ve 40’lı yıllarda popüler batı müziği kalıplarında çalışmalar yapılmış olsa da adı ünlenen ilk büyük isim olmayı başardı Celal İnce. O güne kadar, kaptanzade Ali Rıza’nın “fantazi”leri, Muhlis Sabahattin’in operetleri (bügünkü söyleyişle müzikalleri) Necip Celal, Fehmi Ege ve Necdet Koyutürk’ün tangoları vardı. Celal İnce’nin müzikle tanıştığı yıllarda, popüler batı müziğinin yaşayıp yeşerebilen tek türü tangoydu. Celal İnce de, önceleri tango söyledi. Ancak, tango kalıplarına sıkıştığını hissetmeye başlamasıyla, yeni türlerere yönelmesi bir oldu. Solistlikle yetinmeyip, şarkılar da besteleyen Celal İnce, o dönemde tüm dünyada çok meşhur olan “kadife sesli” şarkıcıların tarzında yorumuyla büyük ilgi gördü. Yıllarca devam eden radyo programları ve Türkiye’nin çeşitli kentlerinde sahne çalışmaları yaptı. Bunlardan daha önemlisi ise, bügünlere ulaşabilen plak kayıtları oldu. Celal İnce çok sevildi, plakları çok sattı. Tango dışında türlerde yaptığı çalışmalarla Türkiye’de popüler müziğin öncüsü ve 50’li yıllarda adını müzik tarihine yazdırmayı başaran ilk pop star oldu. 60'LAR: EROL BÜYÜKBURÇ FIRTINASI 60’lı yıllarla birlikte 45’lik plak devri de başlıyordu. Kolay kırılan hantal taş plakların yerini, elektirikli (pilli-ceryanlı!) pikaplarda çalınan esnek, pratik ve küçük 45’likler aldı. 45’lik devrinin pop starı Erol Büyükburç oldu. Celal İnce’nin “öncü”lüğü ne kadar kesinse, Büyükburç’un ilk büyük yıldız olduğu da o kadar tartışılmazdır. İlk yerli beste, popüler olan ilk pop şarkısı gibi sıfatlar taşıyan Little Lucy, Erol Büyükburç’un bestesidir. İngilizce ders kitabından –hatta kitabın başlangıç bölümleriden de denilebilir- derlenmiş gibi gözüken sözleri, o günlerde “batı müziği ecnebi sözlü olur” anafikrinin hakimiyetinin sonucudur. Bu fikir, çok kısa bir süre içinde yıkılacak, türkçe sözlü hafif müzik sarsılmaz hakimiyetini kazanacaktır. Daha sonra dönmek üzere rafa kaldıracağımız, yabancı bestelere Türkçe söz yazma furyası, yani aranjman olayı da bu yıllarda başladı. Erol Büyükburç, aranjman modasına katılmayı reddetti. Çoğunlukla kendi bestelerini seslendirirken zaman zaman, daha sonraları “Anadolu Pop” adını alacak ve pop müziğe hakim olacak türde türkü düzenlemeleri de söyledi. Yabancı şarkı söyleyeceği zaman ise, orijinal sözleriyle, orijinal diliyle söylemeyi tercih etti. Büyükburç’un gece kulüplerinde başlayan müzik hayatı, bugün sayısını tespit etmekte güçlük çektiğimiz plak çalışmaları, o zamanlar yeni yeni oluşmaya başlayan gazino sahneleri ve unutulmaz Yeşilçam filmleriyle devam etti. Büyükburç’un döneminde, Ayten Alpman (o zamanlar Ayten Gencer), Metin Ersoy, İlham Gencer, Gönül Turgut ve Ayla Dikmen gibi büyük isimler de vardı. Ama bütün bunların arasından sıyrılıp “ışığı gören”, yıldız olmayı başaran Erol büyükburç oldu. 70’li yıllarla birlikte, Büyükburç’un yıldızı yavaş yavaş sönmeye başladı. 70'LER: SUPER STAR AJDA PEKKAN 60’ların başında gece kulüplerinde şarkı söyleyen, daha sonra müziği bırakıp filmlerde “şuh kadın” rollerine çıkan Ajda Pekkan, 70’lerin en büyük pop yıldızı oldu. Kimin ne zaman, nasıl verdiği bir türlü anlaşılamayan “Süper Star” ünvanıyla Ajda Pekkan Türkiye’nin batıya bakan yüzünün simgesiydi. Çoğunlukla, yabancı bestelerin üzerine yazılmış Türkçe sözleri olan şarkılar, yani o zamanki moda tabiriyle aranjman söyleyen Ajda Pekkan, sadece sesi ve yorumuyla değil, hayattaki duruşu ve bakışıyla da farklı olmayı başarabilen bir isimdi. 45’liklerin yerine 33 devirli Long Play’lerin yayılmaya başlaması ve “albüm” kavramının yerleşmesi 70’li yıllarda oldu. Ajda Pekkan, birbiri ardına yayınladığı Long Play’lerle, bugüne kadar unutulmayan bir çok mühim şarkıya imza attı. 70’lerin ikinci yarısında sertleşen politik ortamda, tüm çevrelerin şiddetli tepkisini çekmesine rağmen, ayakta kalmayı ve en büyük olmayı başarabildi. Müziğindeki kaliteden hiç ödün vermedi. Her zaman memleketin en iyi müzisyenleriyle, en iyi söz yazarlarıyla, en iyi orkestralarıyla çalıştı. Gelmiş geçmiş en büyük pop yıldızı ünvanını hiç kimseye kaptırmadan bugünlere kadar gelmeyi başardı. 80'LER: KOMŞUNUN KIZI SEZEN AKSU “Müziğe başladığım yıllarda Ajda Pekkan’a hayrandım” diyen Sezen Aksu, Ajda Pekkan’ın o ulaşılmaz, uzak, yüksek duruşuna ciddi bir alternatif getirerek, “komşunun kızı” tavırlarıya kısa bir süre içinde “bizim Sezen” olmayı başardı. Çoğunlukla kendi bestelerini seslendiriyordu. Şarkılarının sözleri, mahallemizde yaşayan tüm genç kızların duygularına tercüman oluyordu. Besteleri de sözleri gibi, bu toprakların kokusunu taşıyordu. 80’ler, kayıt teknolojisinde plak devrinin kapandığı döneme denk geliyor. Her eve giren ucuz, kalitesiz kaset çalarlar ve mahalle aralarında mantar gibi biten “bant kayıt stüdyoları” ile plakların uzun yıllar süren hakimiyeti yıkıldı. Plaktan “Compact Disc”e geçiş dönemi, kasetlerin ve korsan kayıtların devri oldu. Kaset devrinin pop starı Sezen Aksu, herkesten daha “yerli” müzik yapma eğilimiyle, Türkiye’de pop müzikte yeni bir devrin de başlangıcı oldu. Sezen Aksu’nun etkisiyle yerli sazlar, bağlamalar, kanunlar ve mutlaka ki darbukalar pop müzik şarkılarının vazgeçilmez altyapısını oluşturmaya başladı. Batı tarzı popüler müziğe alternetif olarak doğan arabesk, müzikal yapısıyla pop müziğin damarlarına sızdı ve onu neredeyse tamamen ele geçirdi. 90'LAR: SON POP-STAR TARKAN 80’lerin yerelliği, 90’lı yılların “globalleşme” etkileriyle birlikte ilginç sentezlere kapı açıyordu. Memleketin son büyük pop starı Tarkan da, 90’lı yılların başında ortaya çıktı. Sezen Aksu’nun bir sonraki versiyonu olarak sadeceTürkiye’de değil, dünyanın başka memleketlerinde de tanınır oldu. Yıllardır gevelenip durulan “dünyaya açılma” hayallerine Tarkan’ın döneminde hiç de farkında olmadan ulaşıverdiğimizi gördük. Elbette, sınırların yavaş yavaş ortadan kalkması, iletişim çılgınlığının inanılmaz boyutlara varmasıyla, mesafe kavramının anlamını kaybetmesi de bunda çok etkili oldu. Compact Disc ile başlayan digital teknolojinin internet-mp3 ikilisi ile ulaştığı sınırsızlık noktası, müzik piyasasının alt üst olmasına ve yeniden kurulmasına yol açtı. Tarkan, pop müziğin son starı. O bir “idol”. Yani, sadece şarkılarıyla değil, saç biçiminden duruşuna, kıyafetinden dans edişine kadar taklit edilen, örnek alınan bir noktada duruyor. Gerçek bir “star”ın taşıması gereken tüm özellikleri barındırıyor. Pop müzik aleminde, 90’ları kapatıp yeni bir bin yıla girmemizle birlikte gelinen nokta çok belirgin sayılamaz. En azından hala yaşamakta olduğumuz bu dönemi değerlendirebilmek için biraz daha zaman geçmesi gerekiyor. Sektörün piyasaya sürmeye çalıştığı plastik şarkıcıların arasında bir “pop star” adayı bulmak zor gibi. Her ne kadar çok sayıda “ünlü”müz olsa da, aralarından sıyrılıp öne çıkmayı başarabilen, diğerlerine “fark atan” kimse yok. “Pop Star” ve türevi yarışmalarla böyle birisinin ortaya çıkması ise hayal bile olmaktan uzak elbette. Her devrin bir pop starı vardı. Bakalım zaman ne gösterecek. Volume Dergisi, Mayıs 2004